Türk Borçlar Kanununa Göre Sözleşmelerin Yorumu

Ahmet Kutay ULUS (*)

 

1. Giriş

Sözleşme, tarafların hukuki amaca yönelik olarak iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun açık veya örtülü açıklamaları ile kurulan bir hukuki işlemdir. Sözleşmenin yorumu ise sözleşmenin kurucu unsuru olan hukuki işlemi kurmaya yönelik irade açıklamalarının anlamlarının ve hangi hukuksal sonuçlara yöneldiğinin araştırılıp taraflarca anlaşılabilir şekilde ifade etmektir. Türk Borçlar Kanununun 19. maddesi gereğince sözleşmelerin yorumu yapılırken tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek amacıyla kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın tarafların ortak ve gerçek iradeleri ele alınır.
Bu makalede öncelikle Türk Borçlar Kanunu kapsamında sözleşmelerin yorumu kavramı ve tarafların gerçek iradelerinin tespitinin yapılması üzerinde durulacaktır. Ardından sözleşme yorumunda kullanılan yöntemler ve sözleşmelerin yorumu yapılırken kullanılan ilkeler yargıtayın vermiş olduğu kararlar ile birlikte açıklanacaktır.

 

2. Sözleşmenin Yorumu Kavramı ve Gerçek İradenin Tespiti

Türk Borçlar Kanunu md.1 hükmü kapsamında geçerli olarak kurulmuş bir sözleşmenin tarafları tarafından yapılmış olan karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarında bazı durumlarda şüpheye ve tereddüde düşebilirler. Kısacası taraflardan biri sözleşmenin içeriğini, anlamını veya amacını diğerinden farklı anlayabilir. Hukuki işlemin yorumu taraflar arasındaki bu tür uyuşmazlıkların giderilmesi amacıyla yapılan bir faaliyettir. Daha geniş anlamıyla ise bir hukuki işlemin yorumu; onun anlamını, içeriğini, hedeflerini anlamak ve herkes tarafından anlaşılabilecek şekilde ifade etmektir.

Sözleşmelerin yorumu, sözleşmenin taraflarca belirlenen içeriğinin yine taraf iradelerinden yola çıkarak hâkim tarafından tespit edilmesidir. Sözleşme yorumlanırken öncelikli olarak irade açıklamasının varlığı saptanır. Ardından irade açıklamasının açık olup olmadığı tespit edilir. Bu durumda irade açıklamasının örtülü veya örtülü olarak yapıldığının tespiti de bir yorum faaliyetidir. İrade açıklamalarının varlığı tespit edilmiş ve bu irade açıklamasının yoruma ihtiyaç duyduğu anlaşılıyorsa açıklamanın hukuki olarak anlamını ortaya çıkartma yönelik çalışma yapılır. Ancak burada sözleşmenin yorumunu anlaşılması güç kısımları aydınlatmaya yönelik bir yorum olarak dar anlamda düşünmemek gerekir. Bazı durumlarda anlamı açık düşünülen hükümlerin görünenden daha farklı bir anlam barındırdığının tespiti de mümkündür.

“Dosya içerisinde mübrez, davalı ile davacı temsilcisi arasında imzalanan 28.07.2009 tarihli sözleşme ile futbolcu David Durmaz’ın Denizli Spor Kulübüne 31.05.2012 tarihine kadar transfer edilmesi ile menajerlik ücret ödemesi olarak 2009-2010 sezonu için 10.000 Euro, 2010-2011 sezonu için 10.000 Euro, 2011-2012 sezonu için 10.000 Euro’nun 30.10.2011 tarihinde ödeneceğinin kararlaştırılarak toplam ödememin 30.000 Euro olduğunun hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, sözleşme metnindeki ücrete ilişkin ifadelerin, menajerlik ücretinin dava dışı futbolcunun davalı kulüpte oynayacağı futbol sezonlarına göre sezon başı ücret olarak kararlaştırıldığı, futbolcu D. D.’ın 2010-2011 sezonunda davalı kulüpte futbol oynamadığı bu nedenle davacı menajerin de 30.10.2010 tarihinde ödenmesi gereken menajerlik ücretine hak kazanmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmakta ise de, sözleşmedeki bu ifade biçiminin, “davacının ücretinin sezonluk olarak belirlendiği” şeklinde yorumlanmasına olanak bulunmamaktadır. Zira B.K. 19. maddesinde de açıkça ifade edildiği üzere; sözleşmenin şekil ve şartları belirlenirken akitte yer alan sözlere değil, tarafların gerçek iradelerinin ne olduğuna bakılmak gerekmektedir. Taraflar arasında B.K.madde 520 gereğince geçerli bir Simsarlık sözleşmesi olup, simsar’ın yaptığı çalışmanın akte dönüşmesi halinde ücret talep edebileceği de izahtan varestedir. Davacının dava dışı futbolcunun edimini taahhüt borcu bulunmadığı gibi dava dışı futbolcu ile davalı kulüp arasındaki sözleşmenin, dosya içinde mübrez TFF Tahkim Kuruluna ait 03.02.2011 tarih ve 2011/29 Karar sayılı kararı ile davalı kulübün kusuru ile feshedildiği de anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca taraflar arasında tanzim edilen 28.07.2009 tarihli sözleşmedeki ücrete ilişkin belirlemenin “sezonluk alacağa” değil, davacının ücretinin ödenmesi noktasında bir vadelendirmeye ilişkin olduğu kabul edilerek, sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken sözleşmenin yorumunda yanılgıya düşülerek, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” (13. HD., E. 2013/15789 K. 2014/16309 T. 26.5.2014)

Belirtilmesi gereken diğer bir husus da sözleşmenin yorumu ancak geçerli olarak kurulmuş bir sözleşmenin varlığı halinde söz konusu olabilecektir. Taraflar arasında çıkacak olan sözleşmenin yorumlanmasına dair olan uyuşmazlıklar; sözleşmenin tamamına, konusuna, hukuki sonuçlarına, sözleşmede kullanılan deyim veya kelimelere dair olabilecektir. Ayrıca sözleşmenin yorumu tarafların hiç öngörmedikleri bir hususta değil tarafların direkt kendileri tarafından irade açıklamaları ile sözleşmeye dahil etmiş oldukları hükümlerin anlamlandırılmasında uyuşmazlık çıktığı durumlarda kullanılır. Aksi halde sözleşmenin yorumu değil sözleşmenin tamamlanması sorunu ortaya çıkmaktadır.

Türk Borçlar Kanunu 19. maddesinde “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” ifadesi ile sözleşmenin yorumunun konusu tarafların “gerçek ve ortak iradeleri” olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda esas olan sözleşmelerin tarafların gerçek ve ortak iradeleri ile kurulmuş olmasıdır. Ancak bazı hallerde tarafların açıklamış oldukları irade ile gerçek iradeleri örtüşmez. Bu durumda ya muvazaalı bir işlem (gerçek amacın gizlenmesine yönelik irade beyanı) ya da yanlışlıkla gerçek iradeye uymayan bir beyanda bulunması durumu söz konusu olur. Sözleşmelerde yorum tarafların ortaya koydukları gerçek ve ortak iradelerinden yola çıkılarak yapılır ancak tarafların gerçek iradelerini ortaya koymadıkları durumlarda gerçek ve ortak bir iradeden söz edilemeyeceğinden tarafların görünen iradeleri esas alınır ve sözleşmenin yorumu bu irade üzerinden yapılır. Yorumla hukuken korunan irade araştırılır ve taraflarca sözleşmenin hükümlerini farklı anlamlandırma riski dikkate alınarak bu risk taraflar arasında adil bir şekilde dağıtılır. Bu durum Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.05.2004 tarihli kararında şu şekilde açıklanmıştır:

Gerçek veya farazı olarak arzunun saptanmasında ilk başvurulacak unsur, sözleşmede tarafların kullandıkları deyimlerdir. Kural olarak deyimlerin sözleşmenin kurulması sırasında genel anlamda kullanıldığı kabul edilir. Zira sözleşme mademki tarafların yasasıdır; o halde yorum ile tarafların ona tam anlamını vermeleri, gerekir. Çünkü, bu bizzat onlar için ve onların siparişi üzerine yapılan bir yasadır. Fakat sözleşmede kullanılan deyimin tarafların mensup oldukları çevrede özel bir anlamı varsa, deyim bu özel anlamda sözleşmede kullanılmış sayılır. (YHGK, 2004/14-262 E., 2004/282 K., 12.05.2004 T.)

Sözleşmenin yorumu faaliyeti ; sözleşmenin nitelendirilmesi, sözleşmenin uyarlanması, çevirme (tahvil) ve hâkimin takdir yetkisi gibi sözleşme hukukunun diğer unsurları ile karıştırılabilmektedir. Sözleşmenin yorumlanması ile hâkim tarafından sözleşmenin içeriği belirlenir. Ancak sözleşmenin nitelendirilmesi ile sözleşmenin hukuki yapısı belirlenir. Ayrıca hâkim sözleşmenin nitelendirilmesine dair olan uyuşmazlık halinde, sözleşmeye taraflarca yapılmış nitelendirmeye bağlı kalmadan re’sen hareket eder.

Sözleşmenin yorumlanması faaliyeti, sözleşmenin içeriğinin taraflarca anlaşılabilir ve açık bir hale getirilmesini ifade ederken ; Sözleşmenin uyarlanması sözleşmenin taraflarca kurulmasından sonra değişen koşulların ortaya çıkması sonucunda sözleşme içeriğinin yeni koşullara uyarlanması için müdahale edilip edilmeyeceğine yönelik bir kavramdır.

Çevirme (tahvil), tarafların gerçekleştirmek istedikleri bir hukuki işlemin geçersiz olması durumunda benzer sonuçlar doğuran bir hukuki işlemin geçersiz olan işlemin yerini almasıdır. Çevirme ve Sözleşmenin yorumlanması faaliyeti birbirlerinden farklı kavramlardır. Ayrıca Sözleşmenin yorumlanması faaliyeti, çevirme faaliyetinden önce gelir. Çünkü öncelikli olarak sözleşme içeriğinin ve geçerliliğinin tespiti yapılır ve bu durum bir yorum faaliyetidir. Geçersiz olduğu tespit edilirse çevirme işlemi gündeme gelir.

Hâkimin takdir yetkisi sözleşmenin anlam ve içeriğinin yorum faaliyetinden sonra söz konusu olur. Hakim önce sözleşmeyi takdir yetkisini kullanmadan yorumlar ve ardından takdir yetkisini kullanarak bir karara varır.

 

3. Sözleşmenin Yorumlanmasında Kullanılan Yöntemler

Sözleşmeler yorumlanırken belirli sistematik yöntemler kullanılır. Yorumlamada özellikle iki yöntem ön plana çıkmış ve sözleşme hukukunda yerini almıştır. Bu yöntemler sübjektif (gerçek (fiili ) iradelere göre yorum) yorum yöntemi ve objektif (farazi iradelere göre yorum) yorum yöntemidir.

Sübjektif Yorum Yöntemi, sözleşmede irade beyanında bulunan ve hukuki işlemi gerçekleştiren kişinin iç iradesinin araştırılmasıyla sonuca ulaşmayı hedefleyen yorum yöntemidir. Ortaya çıkan yorum uyuşmazlıklarında tarafların gerçek ve ortak iradeleri araştırılarak bir çözüme ulaşılmasıdır. Hâkim bu noktada tarafların gerçek iradelerini tespit ederek sözleşmenin içeriğini yorumlar. Bu durumdan anlaşılması gereken sözleşmenin kurulduğu sıradaki şartlara göre tarafların içsel durumunu araştırmak olacaktır. Ayrıca bu durum sadece tarafların gerçek iradelerinin ispatlanabilir olması halinde sübjektif yorum yöntemi somut olaya uygulanabilecektir. Nitekim Türk Borçlar Kanunu, tarafların iradelerini değil irade açıklamalarını esas aldığı için bu yöntem eleştirilmektedir.

Tarafların gerçek ve ortak iradelerinin tespiti fiili iradelerinin yeteri kadar açık olmamasından pratikte kolay olmayan ve bu nedenle her zaman tespit edilemeyen bir durumdur. Bu nedenle Objektif Yorum Yöntemi ile tarafların nazari ortak iradesi esas alınır. Nazari ortak irade, taraflardan birinin gerçek iradesi ile güven teorisi kapsamında tespit edilmiş farazi iradesinin örtüşmesidir. Hâkim, tarafların gerçek iradesini tespit edemediği durumlarda tarafların ortaya koymuş oldukları sözleşme hükümlerini güven teorisini göz önünde bulundurarak anlamsal değerlendirme yapacaktır. Güven teorisi, yapılan inceleme sonucunda tarafların kurmuş oldukları hukuki işlem ile neyi amaçladıkları anlaşılamıyorsa, Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde belirtilen “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır” hükmü ışığında ve somut olayın bütün hal ve şartları dikkate alınarak, dürüst ve makul sözleşme tarafları sıfatı ile tarafların sözleşme kurulurken neyi istemiş olabileceklerine yönelik araştırma yapılmasıdır. Güven teorisi her bir muhatabın durumunun dengelenmesini ele alabileceği gibi sözleşmenin yeterince açık olmayan hükümlerine karşılık sözleşmeyi hazırlayan tarafın aleyhine yorumlanmasını da kapsamaktadır. Bu durumda Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde açıklanmış olan “Dürüstlük İlkesi” kapsamında ulaşılacak olan tarafların farazi iradeleri hayatın olağan akışına uygun olmalıdır. Yargıtayın yorum yöntemleriyle alakalı vermiş olduğu bir kararda da güven ilkesine değinilmiştir:

Bir irade beyanının gerçek anlamını tespite yorum (tefsir) denir. Bütün hukuki işlemlerdeki kesinlik ifade etmeyen irade beyanlarının gerçek anlam ve amacı, hakim tarafından 4721 sayılı Türk Medenì Kanununun m.2 ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18/1. maddesine (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.19) göre, yorum yoluyla tespit edilmelidir.Bu noktada, Hukuk Genel Kurulu 3.4.1963 gün ve E:2-93, K:29 sayılı kararında, Gerek dava dilekçeleri, gerek tarafların dava sırasındaki sözlü veya yazılı diğer bildirimleri (beyanları), kural olarak, birer hukuk işlemidir ve her hukuk işlemi gibi, Borçlar Kanununun 18 ve Medeni Kanunun 2.maddeleri gereğince, bildirimde bulunanın kullandığı sözlere bakılmayarak, afaki iyiniyet kuralları uyarınca kendisine karşı bildirimde bulunulan sözlerden veya yazılardan ne gibi bir anlam çıkarması gerektiği belli edilerek yorumlanmalı ve bu yorum sonucuna göre işlem yapılmalıdır denilmek suretiyle, öğretide de benimsenen (Necip, Kocayusufpaşaoğlu:Güven Nazariyesi Karşısında Borç Sözleşmelerinde Hata Kavramı, Garanti Matbaası, İstanbul 1968, s.5 vd:) güven teorisi gereğince yorum yapılmasını kabul etmiş ve uygulamasini da bu yönde geliştirmiştir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun yerleşik uygulamasını yansıtan 06.02.2012 gün ve E:2012/14-606 K:2013/212 sayılı ilamında da; irade beyanlarının yorumunda başvurulan ve genel kabul gören güven teorisi ışığında gerek beyanda bulunanın beyanının içeriğine, gerekse beyanın yapıldığı hal ve şartlara bakılarak bir sonuca varılacağı vurgulanmıştır. Bu bağlamda, hakkaniyete aykırı yorum ve değerlendirmeler hem yargılamayı hem de hükmü adil olmaktan uzaklaştırır. Hakimin adil yargılanma ilkesi çerçevesinde taraflara eşit ve objektif bir biçimde davranma zorunluluğu bulunmaktadır. Dürüstlük kuralı, işlemlerin yorumlanması, tamamlanması, yeniden gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesinde göz önünde tutulması gereken bir ilkedir.” (YHGK, 2014/15-2182 E., 2015/1047 K., 18.03.2015 T.)

 

4. Sözleşmelerin Yorumlanması Sırasında Uyulması Gereken Kurallar

Sözleşmelerin yorumlanmasında belirli yöntemler kullanıldığı gibi yorumlama sırasında uyulması gereken belli başlı kurallar da mevcuttur. Bu kurallar; tarafların belirlediği kurallar, kanunlarda düzenlenen kurallar ve genel yorum kuralları şeklinde sınıflandırılır.

Taraflar sözleşmeyi hazırlarken bir uyuşmazlık durumunda sözleşme hükümlerinin nasıl yorumlanacağını kanun hükümlerine aykırı olmayacak şekilde kararlaştırabilirler. Bu duruma “Taraflarca Kararlaştırılan Yorum Kuralları” denir. Sözleşmede bu şekilde yer verilmiş olan yoruma yönelik hükümler taraflar ve hâkim tarafından da bağlayıcıdır. Ayrıca sözleşmede kararlaştırılmış yorum hükümleri TBK m.27/1’de belirtilen “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.” sınırlarına uygun bir şekilde düzenlenmelidir. Sözleşmede kararlaştırılmış olan yorum hükümlerinin TBK m.27/1’de belirtilmiş olan sınırlara uygunluğu da hâkim tarafından yorumlanabilecektir.

Bir uyuşmazlık çıktığında sözleşmeye daha öncesinde taraflarca yorum hükmü koyulabileceği gibi kanunda da halihazırda bir sözleşmede uyuşmazlık çıktığı durumlarda o sözleşme hükümlerinin nasıl yorumlanacağı belirtilmiş olabilir. Bu duruma “Kanuni Yorum Kuralları” adı verilir. Kanun emredici bir hüküm ile sözleşmenin nasıl yorumlanacağını kesin bir karara bağlayabileceği gibi emredici olmayan yani aksi sözleşmede kararlaştırılabilecek bir şekilde de karara bağlayabilir. İkinci ihtimalde sözleşme kurulurken taraflarca belirlenmiş olan hüküm yorumda esas alınır. Türk Borçlar Kanununda yer alan yorum kurallarından biri TBK m.314’te yer alan kira sözleşmelerinde kira bedelinin ifa zamanı ile alakalı şu düzenlemedir: “Kiracı, aksine sözleşme ve yerel âdet olmadıkça, kira bedelini ve gerekiyorsa yan giderleri, her ayın sonunda ve en geç kira süresinin bitiminde ödemekle yükümlüdür.” Kanun maddesinden de anlaşılabileceği gibi bu maddede yer alan kuralın aksi bir hüküm tarafların arasındaki bir sözleşme ile düzenlenebilecektir.

Kanunlarda, doktrinde ve yargı kararlarında incelemeler yoluyla uygulamaya yansıyan ve sözleşmelerin yorumlanmasında önem arz eden her sözleşmenin yorumunda genel nitelik taşıyan yorum kuralları da vardır. Bu tür kurallara “Genel Yorum Kuralları” denir. Bu yorum kuralları şunlardır:

Dürüstlük Kuralına Dayalı Yorum Kuralı: Daha öncesinde de açıklamış olduğumuz gibi bu kuralın dayanağı TBK m.2’dir. Anılan hükümde “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.” denilerek herkes dürüstlük kuralına tabi tutulmuştur.

Geçmişe Dönük Yorum Kuralı: Sözleşmelerin yorum faaliyetinde sözleşmenin kurulduğu an dikkate alınarak yorumlama yapılmasıdır.

Tümsel Yorum Kuralı: Uyuşmazlık halinde sözleşme yorumu sırasında sözleşmenin bütünün göz önünde bulundurulmasıyla yorum yapılmasını ifade eder. Sözleşme hükümleri, sözleşmenin amacı, sözleşmedeki tanımlar vb. unsurlar sözleşmenin bütününü ifade eder ve yorumlama faaliyetinde dikkate alınır.

Düzenleyen Aleyhine Yorum Kuralı: Sözleşmenin yorumlanması faaliyeti sırasında sözleşmeyi düzenleyenin aleyhine bir düzenleme veya bir anlam tespit edilirse bu anlam dikkate alınarak yorum yapılmasıdır. Sözleşmenin temsilci veya yardımcı kişi tarafından düzenlenmesi durumunda da aynı yorum kuralı uygulanacaktır. Düzenleyen aleyhine yorum kuralı daha çok genel işlem koşullarında uygulama alanı bulmaktadır. Bu durum TBK m.23’te “Genel işlem koşullarında yer alan bir hüküm, açık ve anlaşılır değilse veya birden çok anlama geliyorsa, düzenleyenin aleyhine ve karşı tarafın lehine yorumlanır.” denilmek suretiyle düzenlenmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki tarafların bu hükümler üzerinde birlikte tartıştıkları düzenlemelerde bu ilke kullanım alanı bulmayacaktır. Buradan da anlaşılacağı üzere mutlak bir yorum kuralı değildir. Ayrıca bu kural sözleşmenin yorumlanmasında başka bir yorum aracı ve başka bir yorum kuralı uygulanmadığı hallerde kullanılacaktır. Ancak tüketici hukukunda ve tüketici sözleşmelerinde hâkim ve mutlak olarak uygulanan bir yorum kuralıdır.

Sözleşmenin Korunması Lehine Yorum Kuralı: Sözleşmede uyuşmazlık durumunda savunulan anlam ya bu sözleşmenin kısmen ya da tamamen geçersiz sayılmasına neden olabilir. Bu durumda iki şekilde hareket edilir. İlk olarak sözleşmeden çıkarılacak diğer anlam esas alınır ve sözleşmenin varlığı korunur; ikinci olarak ise yapılan yorumda makul olmayan sonuçlar elenir ve tarafların makul bir anlamda hareket ettikleri varsayılarak sözleşme devam ettirilir. Bu şekilde sözleşmenin geçerliliğini derinden sarsacak bir durum olmadığı sürece sözleşmenin varlığı korunur.

Borçlu Lehine Yorum Kuralı: Eğer uyuşmazlık oluşan sözleşmede tarafların hakları net bir şekilde belirtilmemişse bu sözleşmenin yorumu yükümlülük altına giren tarafın lehine olacak şekilde yapılır. Yine düzenleyen aleyhine yorum kuralında olduğu gibi bu yorum kuralı da daha çok genel işlem koşulları hükümlerine göre oluşturulmuş sözleşmelerde uygulama alanı bulmakta ve TBK m.23 kapsamına girmektedir. Ayrıca yine aynı şekilde tüketici sözleşmelerinde esas kural olarak ele alınmaktadır.

 

5. Sonuç

Sonuç olarak, sözleşmeler tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. Bir sözleşme geçerli bir şekilde kurulduktan sonra sözleşmenin içeriğine, anlamına, amacına vb. unsurlarına yönelik taraflar arasındaki irade açıklamalarının yanlış anlaşılmasına bağlı olarak çıkacak uyuşmazlıklarda sözleşmenin ayakta tutulabilmesi amacıyla hâkim tarafından sözleşmenin yorumu yapılır.

Sözleşmenin yorumunda Türk Borçlar Kanununun 19. maddesi gereğince tarafların gerçek ve ortak iradeleri ele alınır. Ancak somut olaylarda ve pratikte her zaman tarafların gerçek iradelerinin tespit edilmesi mümkün olmadığı için nazari (yani görünürdeki, açıkladıkları) iradeleri ele alınarak asıl istedikleri anlam farazi olarak “Güven Teorisi” ve “Dürüstlük Kuralı” yardımıyla tespit edilir. Öncelikli olarak sözleşmede bir uyuşmazlık halinde uygulanacak ve taraflarca belirlenmiş olan bir yorum hükmünün bulunup bulunmadığına bakılır. Yoksa emredici ve emredici olmayan kanun hükümlerinden yararlanılır. Kanunda da uyuşmazlığa ilişkin bir hüküm yoksa yorum yöntemlerinden ve yorum kurallarından yararlanılarak sözleşme hükümleri yorumlanır ve anlam uyuşmazlığı sonucunda çıkacak riskler taraflar arasında eşit bir şekilde hâkim tarafından dağıtılır. Böylelikle tarafların menfaatleri ve sözleşmenin varlığı korunmuş olur.

 

KAYNAKÇA

  • Feyzanur Soylu (2022), İsimsiz Sözleşmelerin Geçerliliği, Yorumu Ve Boşluklarının Tamamlanması – Borçlar Hukuku Monografileri –, Seçkin Yayıncılık, Ankara
  • Nurcihan Dalcı Özdoğan (2017), Sözleşmelerin Yorumunda Gerçek İradenin Tespiti, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
  • Şener Akyol (2010), Sözleşmelerin Yorumu, Vedat Kitapçılık, İstanbul

 

(*) Kültür Üniversitesi 4. Sınıf Öğrencisi

 

Uyarı: Bu sayfada yer alan bilgi ve görüşler genel bilgilendirme ve akademik katkı amaçlıdır. Otto Avukatlık ve Arabuluculuk’un görüşlerini yansıtmayabilir. Hukukun dinamik bir alan olması sebebiyle sitede yer alan bilgi ve görüşler güncelliğini yitirebilir. Sitede yer alan yazılar, o alandaki hâkim doktrini veya yaygın yargısal uygulamaları yansıtmayabilir, yazarın kendi hukuki kanaatlerini içerebilir. Bu sitede yer alan bilgi ve hukuki görüşler hukuki tavsiye değildir ve bu içeriklerin hukuki tavsiye niteliğinde olması amaçlanmamıştır. Özgün durumlar için profesyonel hukuki destek alınması tavsiye edilmektedir. Sitedeki bilgi ve görüşlerin somut olaylara uygulanmasının neticelerinden Otto Avukatlık ve Arabuluculuk veya ilgili yazının yazarı sorumlu değildir. Bilgilerinize sunarız.